CGTN Muhabiri Jia Nan'ın değerlendirmesine göre, Rusya-Ukrayna çatışması dördüncü yılına girerken, Türkiye yeniden uluslararası diplomasi sahnesinin odak noktası haline geldi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Mayıs 2025’te Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile İstanbul’da doğrudan bir görüşme yapmayı teklif etti. Zelenski ise bu teklife olumlu yaklaşarak, Türkiye'de Putin’i "bekleyeceğini" açıkça ifade etti.
Bu gelişme, tarafların üç yıl önce yine İstanbul’da gerçekleştirdiği ve ateşkes anlaşmasına oldukça yaklaşılan görüşmeleri hatırlatıyor. Ancak o süreç, başta Batılı aktörler olmak üzere çeşitli dış müdahaleler nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Avrupa ile Asya arasında bir köprü konumunda olan Türkiye'nin, arabuluculuk rolü bu süreçte bir kez daha ön plana çıkıyor. Ancak Ankara’nın diplomatik kapasitesi ile tarafların gerçek niyetleri ve Batı'nın olası müdahaleleri, sürecin gidişatını belirleyecek temel faktörler arasında yer alıyor. Tüm bu unsurlar, barış umutlarını canlı tutarken aynı zamanda mevcut krizin ne denli karmaşık olduğunu da gözler önüne seriyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki olası barış görüşmeleri öncesinde taraflar, özellikle ateşkes koşullarında uzlaşmakta zorlanıyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, müzakerelere başlanabilmesi için Rusya’nın 30 günlük bir ateşkes ilan etmesini şart koşuyor. Zelenski, bu talebini “katliamın uzatılmasının artık hiçbir anlamı yok” sözleriyle gerekçelendirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise görüşmelere herhangi bir ön koşul olmadan başlanması gerektiğini savunarak, ö“n koşulsuz doğrudan diyalog” çağrısını yineledi.
CGTN Muhabiri Jia Nan'ın değerlendirmesinde, "Rusya Federasyonu Konseyi Başkan Yardımcısı Konstantin Kosaçev’in değerlendirmesi, mevcut çıkmazı özetler nitelikte. Kosaçev, “Taraflar 30 günlük bir ateşkeste anlaşırsa iki olasılık vardır: Ya Ukrayna bu süreyi ordusunu yeniden silahlandırmak için kullanır ve çatışmalar devam eder, ya da gerçekten barışa bir şans verilmiş olur.” dedi.
Bu karşılıklı güvensizlik ortamı, görüşmelerin başlaması durumunda dahi somut ilerleme sağlanmasını güçleştiriyor.
Barış görüşmelerine ilişkin bir diğer kritik unsur Batılı ülkelerin yaklaşımı. ABD sürece destek verirken, Avrupa cephesinde farklı sesler yükseliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron “ateşkes olmadan görüşme olmaz” derken, Almanya Başbakanı Scholz, “Rusya’nın doğrudan görüşme önerisi olumlu ama yetersiz” açıklamasını yaptı.
Macron’un kısa süre önce İngiltere, Almanya ve Polonya liderleriyle Kiev’e yaptığı ziyarette “Ukrayna’ya asker gönderebiliriz” çıkışı ise dikkat çekti. Bu sert tutum, barış havasıyla çelişiyor." ifadeleri yer aldı.
2022’de İstanbul’da yapılan ilk görüşmelerde taraflar ateşkese yaklaştığını ancak Batılı müdahale süreci sekteye uğratdığını ileri süren CGTN Muhabiri Jia Nan şu görüşü savundu:
"Geçmişin gölgesi, bu sürecin üzerinde yeniden dolaşıyor. Çatışmanın temel nedenlerine daha yakından bakıldığında, barış görüşmelerinin önündeki en büyük engelin bu köklü ayrılıklar olduğu görülüyor. Rusya, NATO’nun doğuya genişlemesini ulusal güvenliğine yönelik temel bir tehdit olarak değerlendiriyor ve Ukrayna’nın tarafsız kalmasını şart koşuyor. Öte yandan Ukrayna, toprak bütünlüğü ve egemenliğini vazgeçilmez bir ön koşul olarak ortaya koyuyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un önceki görüşmelerde dile getirdiği gibi: “Rusya, Batı’nın Ukrayna’yı bir NATO karakoluna dönüştürüp sınırımıza tehdit unsurları yerleştirmesine göz yumamaz.”
Tarafların bu denli temel güvenlik çıkarlarına dayalı pozisyonları, dış arabuluculuk yoluyla kolayca çözülebilecek nitelikte değil. Türkiye, İstanbul görüşmelerine ev sahipliği yaparak ve Karadeniz Tahıl Koridoru gibi yaratıcı diplomatik adımlar atarak sürece katkı sunuyor. Ancak mevcut yapısal gerilimler karşısında, çatışmanın derin nedenlerini ortadan kaldırma kapasitesine sahip değil.
Tüm zorluklara rağmen bu görüşmelerin kendine has bir önemi bulunuyor. İstanbul’un yeniden müzakere mekanı olarak seçilmesi yalnızca üç yıl önceki görüşmelerin burada yapılmasından dolayı değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel diplomatik rolünü vurgulaması açısından da sembolik bir anlam taşıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çatışmayı sona erdirme çabaları tarihi bir dönüm noktasına ulaştı, bu fırsat kaçırılmamalı.” açıklaması, Türkiye'nin sürece yönelik güçlü siyasi iradesini ortaya koyuyor.
Rus siyaset analizlerine göre, görüşmelerin seyrini belirleyecek iki temel unsur öne çıkıyor: İlki, Ukrayna’nın 2022 yılı Ekim ayında Devlet Başkanı Zelenski tarafından imzalanan ve Putin’le doğrudan görüşmeyi yasaklayan kararnameyi iptal edip etmeyeceği. İkincisi ise Ukrayna’nın müzakere sürecinde ne ölçüde bağımsız ve özerk hareket edebileceği. Bu iki faktör, görüşmelerin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı konusunda belirleyici olacak.
Türkiye’nin hem arabulucu hem de ev sahibi olarak üstlendiği rol, ne abartılmalı ne de göz ardı edilmelidir. Erdoğan hükümeti, Türkiye’nin eşsiz jeopolitik konumu ve esnek diplomasi yaklaşımıyla İstanbul’u tüm tarafların kabul edebileceği nadir bir müzakere platformuna dönüştürdü. Bu bile başlı başına dikkate değer bir diplomatik başarıdır.
Ancak Türkiye’nin etkisi; ulusal çıkarları, Batı’nın baskısı ve çatışmanın çok katmanlı doğası nedeniyle sınırlı kalıyor. Uzman analizlerin de vurguladığı gibi, Ankara özellikle esir takası gibi pratik alanlarda önemli sonuçlar elde etti. Buna karşın çatışmanın temel sebeplerine müdahale edebilecek bir pozisyonda değil.
Sonuç olarak Rusya-Ukrayna krizinin çözümü yalnızca müzakere masasındaki adımlara değil; cephedeki gelişmelere, Batı ittifakının iç dayanıklılığına ve her iki ülkenin değişen iç politik dinamiklerine bağlı. Bu çok kutuplu ve çetin satranç tahtasında, Türkiye’nin arabuluculuğu karanlığı bütünüyle dağıtmasa da, en azından çözüm arayanlara yol gösteren bir ışık işlevi görüyor."
Hibya Haber Ajansı