Ana Sayfa Arama Galeri Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bilim insanlarımız arkeolojide adeta destan yazıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şu şekilde:  "Sempozyum kapsamında

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şu şekilde: 

"Sempozyum kapsamında sunulacak tebliğlerin, serd edilecek görüşlerin, yapılacak istişarelerin şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyorum.  Anadolu toprakları, binlerce yıl boyunca sayısız topluluğa, tarihin akışını değiştiren nice devlet ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. 

Tarihimize ışık tutan, medeniyet hazinemizi çok daha parlak şekilde aksettiren her iki organizasyonda da emeği geçen Kültür Bakanlığımızı, Sayın Bakan ve ekibini, Cumhurbaşkanlığındaki mesai arkadaşlarımızı, programa katkı sunan herkesi gönülden tebrik ediyorum.

Yine bu vesileyle tarih ve kültür mirasımızı yepyeni yönleriyle ortaya çıkarmak, korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak için sabırla, özenle, büyük bir özveriyle çalışan tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Arazide ter döken kazı ekiplerimizden laboratuvar ve yayın birimlerimize, akademideki hocalarımızdan sivil toplum kuruluşlarımıza, eski zaman kaşiflerimizin tamamına selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.

Arkeologlarımız çok iyi bilir. Bu toprakların her bir katmanı, bu katmanlarda gün yüzüne çıkarılan her bir eser sizi tarihin en kadim sayfalarına götürür. Burada inançlar, kültürler, diller ve renkler iç içe geçmiş, hepsi birbirine eklemlenmiş, insanlığın ortak hafızası Anadolu'da şekillenmiştir.

10 asırdır meskun ve muhafaza olmakla gurur duyduğumuz kimliğimizle, kültürümüzle adım adım abat ettiğimiz Türk İslam medeniyetinin en nadide eserleriyle nakış nakış süslediğimiz Anadolu, insanlığın tüm serencamını yansıtan bir açık hava müzesidir.

Oysa hemen yanı başımızda Şanlıurfa ilimizin Haliliye ilçesinde bulunan Göbeklitepe'nin geçmişi taş yapıttan 7000 yıl, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl öncesine uzanmaktadır. Yani tam 12 bin yıllık bir yapıdan bahsediyoruz.  Şunu öncelikle ifade etmekte fayda görüyorum.

Tevarüs ettiğimiz tarih ve medeniyeti içinde yaşadığımız coğrafyayı hakkıyla anlayamazsak gelecek rotamızı doğru çizemeyiz. Her zaman söylüyorum. Milletçe biz bin yıldır buradayız. Bu topraklarda yaşıyoruz. İnşallah kıyamete kadar da burada olmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla milli kültürümüzün istikametini de burada aramak zorundayız. Merhum Hilmi Ziya Ülken hocamız bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: 'Tarihi kaderimiz bizi Akdeniz'e yerleştirdikten sonra bu medeniyet içinde vücuda gelmeye sevk ettiği için milli kültürümüzün köklerini ve gelişme yolunu da bu medeniyetin yürüyüşünde aramalıyız.

Bununla birlikte arkeoloji alanında da çok zengin, çok köklü bir mirasın sahibiyiz. Bu hazineyi ortaya çıkarmak, belgelemek, ihtimamla korumak ve yeni nesillere en güzel şekilde bırakmak bu bakımdan son derece önemlidir. Sahip olduğumuz birikimin görünür kılınması ve tüm detaylarıyla korunup geleceğe aktarılmasına ecdadımız büyük özen göstermiştir.

Şu hususa özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim. İlk olarak, Sultan Abdülmecid döneminde eski medeniyetlere ait eserler kültürel servet olarak görülmüş, muhafaza altına alınmaya başlanmıştır. Takip eden süreçte, 19. yüzyılın son çeyreğinde ise Asar-ı Atika Nizamnameleri’nin yayımlanmasıyla birlikte tarihi eserlerin korunması hususu kanuni bir zemine taşınmıştır. Sultan Abdülhamid Han’ın izni ve iradesiyle 1891 yılında açılan, Osman Hamdi Bey ile kurumsallaşmasını tamamlayan Müze-i Hümayun, yani bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi, sadece Osmanlı coğrafyasının değil, Doğu’nun da ilk modern müzesi olarak kayıtlara geçmiştir. 

Arkeoloji sahasındaki çalışmalarımız, Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan kararlı adımlarla daha da gelişmiş ve ivme kazanmıştır. 1930'lu yıllarda kurulan müzeler, farklı yerlerde başlatılan kazılar ve üniversitelerimizde açılan arkeoloji kürsüleri, bu alandaki bilimsel çalışmaları bir üst noktaya çıkarmıştır.

İlerleyen dönemlerde geniş kapsamlı pek çok proje hayata geçirilmiştir. Bu alandaki bayrak yarışını, tüm imkanlarımızı devreye almak suretiyle şu anda biz yürütüyoruz. Tarih ve kültür mirasımızı yarınlara taşımak için sizlerle birlikte tüm gücümüzle gayret sarf ediyoruz. Kültür Bakanlığımız, ilgili kurumlarımız, üniversitelerimiz, hocalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız ve arkeoloji camiamızın tüm aktörleri ile yoğun bir emek harcıyoruz. 

Cumhurbaşkanlığında bu alanda görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız, hiçbir detayı atlamadan kuşatıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla çalışıyor. Sizlerin alın terinin neticesinde ortaya çıkarılan gizli hazinelerimizin hak ettiği ilgiyi ve değeri görmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyoruz. Emeklerimizin boşa gitmediğini görmenin haklı gururunu yaşıyoruz.

Bugün, yıllık 800’e yaklaşan saha çalışmasıyla bu alandaki faaliyetlerimizi hem kapsam hem de içerik itibarıyla çok önemli bir seviyeye ulaştırdık. Karada kazı ekiplerimiz, su altında ise dalgıç bilim insanlarımız arkeolojide adeta destan yazıyor. Arkeolojide bu destanı yazmanın ötesinde insanlık tarihine eşsiz katkılar yapıyor.

Şunu da burada sizlerle paylaşmak isterim: Türkiye, gerek toprak yüzeyi gerek su altı keşiflerinde dünya arkeolojisinde ilk sırada yer alıyor. Mağara kazılarından Taş Tepeler projesine, höyüklerimizden klasik dönem kentlerine, Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı’ndan Malazgirt Savaş Alanı araştırmalarına uzanan her çalışmayla Anadolu’nun kadim geçmişini farklı yönleriyle ortaya koyuyoruz.

2023'te, Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı arkeoloji çalışması olan Geleceğe Miras projesini başlattık. Bu projeyle Türkiye’de arkeolojiye ayrılan kaynağı katbekat artırdık. Ülkemizin dört bir yanındaki kazı başkanlıklarımızın sayısını son yedi yılda 151'den 250’nin üzerine çıkardık.

Sadece 2024 yılında kazı çalışmaları için 2000'den fazla uzman, 3000'i aşkın çalışanla arkeoloji faaliyetlerine önemli bir istihdam desteği sağladık. Geleceğe Miras projemizin neticelerini de kısa sürede almayı başardık. Projenin en somut çıktıları, kazı sürelerinde kendisini gösterdi. Daha önce kazılar, biliyorsunuz, kısıtlı bir süre zarfında yapılıyor, kazı sezonu yaklaşık 90 günden oluşuyordu. Kazı alanının açılıp kapatılma süreçleri de göz önüne alındığında, bu süre neredeyse 40-50 güne düşüyordu. Sağladığımız yeni imkanlarla kazı süresini 12 aya çıkardık.

Şimdi hocalarımız, hava şartları uygun olduğu müddetçe kazı çalışmalarını çok yönlü bir şekilde gerçekleştiriyor, kalan süreyi ise bu çalışmaların akademik süreçlerine teksif ediyor. Projemizin önemli bir sonucu daha oldu. Ülkemizde kazı çalışmaları 163 yıl önce Efes’te başlamıştı. O dönemde yabancı hocalar tarafından yürütülen çalışmalar vardı.

Proje ile ören yeri kazılarında Türk koordinatör kazı başkanlığı uygulamasını biz başlattık. Kazı alanlarımızı ihya etmeyi, bu alanları karşılama merkezleri ve yürüyüş yollarıyla yerli ve yabancı ziyaretçilerin istifadesine sunmayı sürdürüyoruz. 27 noktada devreye aldığımız gece müzeciliği uygulamasıyla ziyaretçiler yalnızca gündüz değil, gece de büyüleyici bir tarih yolculuğuna çıkıyor. 

Bu ay itibarıyla Türk-İslam Dönemi Mezar Taşları ve Kitabeleri Ulusal Envanter Projesi'ni de başlatmış bulunuyoruz. Bu projeyle Anadolu’nun dört bir yanında Türk-İslam dönemine ait mezar taşları ve kitabeleri tespit ediyor, belgeliyor, ulusal veri tabanında bir araya getiriyoruz.

Topladığımız verileri, ulaştığımız tüm bu eserleri çok hacimli bir külliyata dönüştürmeyi hedefliyoruz. Uzmanlarımız önce ülkemizi, ardından Türk'ün adım attığı her yeri inşallah karış karış gezecek ve kültür mirasımızı özenle kayıt altına alacaktır.

Şunu da bu vesileyle dile getirmek arzusundayım. Yakın zamana kadar geri plana itilen Türk-İslam arkeolojisini hayata geçirmek de hamdolsun yine bize nasip oldu. Medeniyet mirasımızın izlerini evvela Anadolu'ya giriş kapımız olan Kars Ani Harabeleri'nde, ardından da Ahlat'ta, Malazgirt'te sürmeye başladık. Her biri tarihe not düşen, maziyi ati ile buluşturan onlarca, yüzlerce çalışmaya imza attık. Üniversitelerimizde Türk-İslam Arkeolojisi bölümlerini kurarak bu alana yeni bir soluk kazandırdık. Diğer taraftan ülke çapında gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle tarihi ve kültürel değerlerimizi yaşamaya ve yaşatmaya özen gösteriyoruz.

Hat sanatından minyatür sergilerine farklı alanları kapsayan Kültür Yolu Festivallerimiz ve Yaşayan Miras Şölenlerimiz tüm hızıyla devam ediyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde ise Bir Anadolu Şenliği adı altında kültür ve sanat faaliyetleri icra ediyoruz. Şurayı da özellikle dikkatlerinizi çekiyorum. Kütüphanecilik başta olmak üzere diğer alanlarda da yeni rekorlar kırdık.

Çok titiz bir restorasyon ve yeniden ihya çalışmasıyla 2023 yılında hizmete açtığımız Rami Kütüphanesi'ni 2,5 yılda tam 7 milyon kişi ziyaret etti. 86 yıllık aranın ardından asli kimliğine kavuşturduğumuz Ayasofya-i Kebir Camii'ni tarihinin en kapsamlı restorasyon sürecine aldık. Galata Kulesi'ni eski ihtişamlı günleriyle yeniden buluşturduk. Çökme noktasına gelen Kız Kulesi'ni inşallah daha yüzyıllarca ayakta kalabilecek şekilde aslına sadık kalarak elden geçirdik. İstanbul Arkeoloji ve Ankara Resim Heykel müzelerimizin bakım ve onarım çalışmalarını başarıyla nihayete erdirdik.

Başkentimizin kangrene dönen CSO projesini CSO Ada olarak hayata geçirdik. Bu dönüşümün bir sonraki durağı Haydarpaşa ve Sirkeci olacak. Bakanlığımız, gar, kültür ve sanatın iç içe olduğu güzel bir projeye imza atıyor. Projenin tamamlanmasıyla dünyanın göz bebeği İstanbul'un Anadolu yakası da önemli bir kültür ve sanat alanına sahip olacak. Böylelikle hem Haydarpaşa'da hem Sirkeci'de raylı ulaşım hizmetleri sunarken kültür, sanat ve tarih de yeniden hayat bulacak.

Hem gönül coğrafyamızda hem de dünyanın diğer bölgelerinde kültür varlığımıza sahip çıkıp her birini ihya ederken, ülkemizden kaçırılan tarihi eserlerin Türkiye'ye iadesi için de yoğun bir mücadele içindeyiz. Yurt dışına çıkarılan bu eserleri uzun yıllar süren bilimsel çalışmaların yanı sıra hukuki ve diplomatik girişimlerimizle ait olduğu topraklara, Anadolu'ya getiriyoruz.

2002'den bugüne tam 13.291 tarihi eserin anavatana iade edilmesini sağladık. Bu eserlerin sonuncusu olan ve tam 65 yıl önce ülkemizden kaçırılan Marcus Aurelius bronz heykeli şu anda sizlerin ziyaretine açıktır. Türk arkeolojisinin öncü isimlerinden merhum Jale İnan hocamız bu kıymetli parçanın bulunması için kolları sıvayan ilk isimdi. 

Şunu da asla unutmamanızı sizlerden istirham ediyorum. Bakınız, milletimizi esaret altına almayı amaçlayan Sevr Antlaşması'nın 421. maddesi, antikalara dair halihazırda yürürlükte olan Osmanlı kanunlarının ilgası hükmünü içeriyordu. Yani tarihi ve kültürel mirasımız üzerindeki egemenliğimiz elimizden alınmak, medeniyet değerlerimiz ortadan kaldırılmak isteniyordu. Sevr'i yırtıp atarken aynı zamanda milletimizin kökleriyle bağını kesmeyi amaçlayan bu dayatmaları da boşa çıkardık. Dolayısıyla arkeoloji camiamızın her bir mensubu, milli varlığımıza sahip çıkarak tarihi bir misyonu ve mesuliyeti yerine getiriyor.

Biz sizin emeklerinizin, özveriyle yürüttüğünüz çalışmaların ülkemiz için taşıdığı önemin farkındayız. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daima yanınızda olacağımızı bilmenizi özellikle istiyorum. Gerek tarihi eserlerimiz, gerek kültür hazinemiz, gerekse mimari yadigarlarımızın korunması için fedakarca çalışan tüm hocalarımıza, tüm kardeşlerimize şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.

Bu düşüncelerle Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu ve Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi'nin bir kez daha hayırlara vesile olmasını diliyorum. Gençlerimiz başta olmak üzere arkeolojiye ilgi duyan tüm vatandaşlarımı buradaki sergilerimizi ziyaret etmeye çağırıyorum. Bu programlarda emeği geçen başta değerli bakanım olmak üzere tüm mesai arkadaşlarına tekrar tebriklerimi iletiyorum. "

Hibya Haber Ajansı